Kaldırımdaydık…

Büyüyor elinde kocaman çiçeklerle güzel kız…Yanağında güzden kalma gülücükler.
Sanki her akşam kapadığımızda gözlerimizi gördüğümüz periler gibiler.

“Onlar beni izler gibiler.
Kömür karası kocaman gözler.”

Yanağının kırmızısını ateş zannetti galiba o yapayalnız mum gibi gözler, bir kaç damla
salıverdi tazecik tenine. Bir yoldu yanaklarından süzülen çaresiz ciğerime.

“Doğruldu gövdesi elleri ile salınarak
Bana baktı dudakları haykırarak”

Yakasındaki yadigar mı anasından, yetimliği ile… ona kalmış. Hiç bilmediği caddelerin
çiçeksi, tokluğa aç bir kaldırım perisi.

“Oturdu baş köşesine gönlümün
ayaklarında kaldırım tozları”

Dillendi bulutlar onu öylece görünce bir başına. Yağdı hayasızca yağmur taneleri ufacık
perimin kınalı başına.

“Her bir damlasıydı geçen gece süzülmüş yaşları gözlerinin
bir başına bulut gibiyken hayallerim”

Cami güvercinlerinin yemiydi ellerindeki simitten dökülen susamlar. Açlığını bastıracak
bir yakarışla beraber perisi özlemlerimizin.

“Haykırdı nefesi bitmek bilmeyen bir poyraz gibi
üşüttüğü pembe düşlerine”

Bir gölge gibi izleyen, çırpı gibi bacaklarına düşen karanlıktı babası
kaybettiği yollar gibi yıllar önce.


“Onu kucaklayacak dudaklardan süzülen bir su samuru bulana dek
sürecek caddelerle komşuluğu bir başına peri kızımın”’

Beyaz kapılı sevenek

Doğru dürüst bir uykum yoktu..geceden kalma gündüze bulaşma hallerinde bir türlü gidemediğim eski arkadaşıma doğru yola çıktım. Otoyol tanıdıktı. Çizgilerini saya saya devam ediyordum.
Her zamanki gibi elim araba teybinin düğmelerini ilikliyordu.
Kulağıma gelen norah jones iniltileri okşamışken kulaklarımı içim ürperdikçe uzun zaman önce ara verdiğim duygular tenimde dolaşmaya başlamıştı. Gururum yerlere kapaklanırken tüylerim şaha kalkmıştı.
Telefon çaldı baktım. Açmadım. Cebine iliştirdim torpidonun.
Ayçiçek tarlalarının yanından geçiyordum aynı benim başımdaki gibi yeller esiyordu günebakanların.

Annem geldi aklıma.

Gözüm yanından geçtiğim kamyonun kasasındaki “aşkolsun”a ilişti.

O geldi aklıma.

Yaklaştım gideceğim yere zira başka adı varsa bilemem mekanın. Yağmur, sessizlik bir de ben vardık sadece.

…bir de beyaz bir kapının iliştirildiği gri bir ev.
Yakasında tahta beyaz bir kapı.

Kapıya vurdum. Sessizlik ortadan ikiye ayrılmıştı kıskançlığından, beyazla olan kaçamak bakışlarımızın ardında. Ve kapı açıldı.

Buyur edildim. Sarıldım. Öptüm. Kokladım.

Otoyol aklıma geldi. Az önce…geçtiğim.

Bir de tabela…

“sevenek-∞km”

Come away with me… çalıyordu..

Yakarış

Selamlamalı güzü,
nakşederken sofrasında tadına doyum olmayan özlemi

eğilmeli önünde erosun
tanrısı değilmi aşkın.

Savaşmalı…
dansederken hayallerle.

peşinden ğöçmeli aşkların
başka diyarlara ulaşmalı

yerinde saymak yerine
nokta koymalı yanlızlığa

en sevimsiz mevsimlerde ve ağlamalı ardından sorgusuz sualsiz.

seni anlatmalı kalpsizlere
sonsuza kadar buz kessinler.

Beni kaldırsın ayağa
doğrulayım tükenmişken

sevinmeli sıcaklarda
ben soğuk nefesin kaçışım olsun isterim

bak…

seni alsınlar yanlarına aşıklar olur mu
bıraksınlar…

beni
uzanayım yıldızlara…

kavak

Her günaydından sonra
bir merhaba derim
yeni bir güne ve kendime
derim de…
az önce
başımın üstünden geçip giden
serçenin kanadından yüzüme damlayan
rüzgarın fısıldaması
yetmiyor ki
bir başına kavağa…

ON ÜÇ AĞITLAMA

“ Gabar dağı/Geçit boğazı/Şırnak 07 Ekim 2007
Beytüşebbap/Beşağaç köyü/Şırnak 29 Eylül 2007 “

“ölümün kalleşine susan ağızlara,
düşsün kınanın na^rı,
yansın dil’leri…”

1

kimi adam olmaya gitti,
kimi erkek,
yurdu ev belleyerek,
toprağa yattılar hepsi…

2

anasının koynunda yatandılar,
ölümlere uzandılar,
ellerindeki kınaydı,
al kanlara boyandılar..

3

dağdaki aslandılar,
anasının kuzusu..

kurda geldiler…

4

su gelecekti, köye,
ayacaklardı,
su gibi aziz geldiler…

5

burnumun direğinde fesleğen kokusu,
bir sızı cırmalar, oyy…
oyy, isyanım bayraktır, oyy…
haber geldi, kınaya kan düşmüş,
fesleğenim suya yatık,
kokusu acıya,
ölüm ne erkendir,
ne de benzer bir başına sancıya,
bir ateş ki, külünü bile yakandır, oyy…
dağlarımı devirdi,
kader denen pusu,
kınaya kan geldi, fesleğene kurak,
içimde bir acı, bir bayrak,
acı bayrak kokusu, oyy…

6

gece, kavuşamadı güne,
on üç kara gözde,
on üç ocakta,
yürekler dağlanır, közde..

gün, kurtulamadı geceden,
on üç bedende,
on üç ömür,
yarıda tamamlanır, üstü kalır defterde…

7

dağa türkü olur,
ölüm ki yakışmaz, oy !
gence düğün kurulur,
mezar kazılmaz, oy !

yüreğime düşen ateştir,
bana acı ki tutmaz, oy !
erken ayrılık kalleştir,
sana yokluk ki bulaşmaz, oy !

ağıdım bayramım olsun,
ardından dökülen su, gözüm yaşı,
ışığa giden deli dolu oğulsun,
diktir atanın başı, oy !

gence ölüm yakışmaz, oyy…

8

on üç evin kapısı çalınır,
milyon hane yıkılır,
her gönül virane !..

9

hanelerde ışık söndü,
on üç, ağıttır artık..

ana kuzuya,
kuzu kınaya,
kına düğüne,
uzaktır, artık…

uyku sonsuza döndü,
on üç, haykırıştır artık..

kına kuzuya,
kuzu anaya,
ana düğüne,
uzaktır, artık…

10

kalktılar,
yürüdüler, hu^,
erenler, kırklar
kapılarına dizilsin, hu^,
candılar,
canandılar, hu^,
anasından emanet,
emaneti teslime geldiler, hu^…

11

tespihe dizer gibi günleri,
şafak sayarak gittiler,
belki hiç başlamamış aşkları,
terk ederek yittiler..

ah, deli kanlım, aklı havalım,
eteği bayram, kavakları
yelli adamım,
öpülecek dudaklar vardı daha,
tutulacak balıklar,
neydi bu telaş,
ah, alnı açık, dik başlı,
mert adamım, ahh !..

12

kırklar karşıla geleni, hu^,
köprüye yoldaş geldi,
erenler kucakla geleni, hu^,
ocaktan boydaş geldi,
bırakıp üstündeki emaneti,
düşürüp gönüllere ateşi, hu^,
yarım kalan yolu,
terk-i can ile, hu^,
tamam edenler geldi !

13

on üç can idiler,
gölge oldular,
düştüler hayatımıza,
unutmak, cehennemimiz olsun !

hu^ !

Şadi Aşıroğlu08.10.07 pazartesi 01:00 / 02:30 / 08:45 İzmir

Güncel lakırdı komedyası…

Hadi canım yine bi cümle uyduruyorsun der gibi bakışlar. Ve lakin günümüz insanı kafasını lcd pencerelerden kaldırıpta aralasa perdelerini cumbalı pencerelerin görecekki bir bataklığa gömülmüş gibi sanallığında teknolojinin çırpınıp duruyor.
Ramazan ayının bu son günlerinde ne kadar tekno-sosyal yaratıklar haline dönüştüğümüzü farkediyorum yeniden.
Ya bırak bu entel dantel cümleleri de sadede gel homurdanmalarının arasına şu iki cümleyi de sıkıştırıp satırlarıma son vereyim, sizde kurtulun.
Bizim arkadaşlıklarımız bir telve tadında olacakken, artık iki bilgisayar klavyesi “tık”ında, 72 piksel çözünürlüğünde “photo album”lere dönmüşte farkında değiliz.