Bölüm 1.
Dilge’yi ilk evinin sokağında görmüştü. Sıvaları dökülmüş mavi boyalı evin karanlık gölgesinden bir kedi sessizliğinde karşısına çıkıvermişti. Gördüğü anda bu karanlık kızın ağzından çıkan çekil yolumdan kelimelerinin suratına çarpan sertliği ile ne yapacağını şaşırmıştı.
Kendine güldü geçti. Gık bile diyememişti. Arkasından endamını süzmüş gözlerini alamadığı bordo çoraplarıyla içi gıdıklanmıştı. Çalan telefonuna bakmasıyla adını öğrenmişti. Dilge…
Babası ona küçükken tek birşey öğretmişti o da annesinin sözünü dinlemesi gerektiğiydi. Anadolu’dan bu büyük şehre göçmüş annesi oldukça titiz bir anadolu kadınıydı. İnce kemikli bedeni yıllardır çocuklarının yükünü taşımaktan her an yıkılacak gibi çatırdıyordu. Ne zaman bir çocuk gibi hareket etse annesinden gelen şimşek gibi bakışlarla iyi çocuk olması gerektiğini anlar, tam karşı çıkacağı anda babasının nasihati aklına gelir kendine çeki düzen verirdi. Bu yaşına kadar değişmeyen tek şey belkide bu davranış şekliydi. Nedense Dilge’yi gördüğünde annesi aklına gelmişti.
Dilge’ye karşı ilk kurduğu cümle bir soru işareti ile bitiyordu. Sorusu ise karmaşık ve rahatsız edici bir zaman diliminin başlangıcı olacaktı. Bilse sorar mıydı?
KARŞILAŞMA
Yağmur sert yağıyordu. Yağmurluğunu yanına almamıştı ama geçen kış bir gece kaldığı kızın evinden çıkarken eline geçirdiği şemsiye yanındaydı. Bu şemsiyeyi hakettim diye düşünerek kaptığı gibi sabah ezanıyla birlikte yola vurmuştu kendini. Aynı soğuk, aynı yağmur, aynı yalnızlık diye düşündü.
Yorgun ve sıkkındı. Her defasında aynı vicdani sıkıntıyı hissediyordu. Yine de vazgeçemiyordu bu tek gecelik ızdıraplardan. Hızlı adımlarla evinin yolunu tuttu. Cebinde kalan son parayla sigara alırım diye düşündü. Taksiye binmedi. Evine daha önce de yürüyerek gittiği olmuştu. Kafasında artık birşeyleri değiştirmesi gerektiği düşüncesi aydınlanan gökyüzüne inat yüzünü karartıyordu. Nasıl değişebilirdi herşey? Islandıkça hızlanan adımları tekrar eden bir filmin bıktırtan sahnelerinden çıkmış gibi sessiz sokakta yankılanıyordu.
Mavi boyalı evi geçti. Sulara çarpan ayak sesleri başkalarıyla karışmaya başladı. Giderek yaklaşan ayak sesleri ince bir sesin küfürlerinin ekosunda kayboluyordu. Ses yaklaştı. Omzunda hissettiği ağrının nedeninin az önce onu umursamadan geçip giden Dilge’ye ait olduğunu farketmesi ve direk çoraplarına bakması uzun sürmedi. Koyu yeşil çoraplar, aynı iç gıdıklanması. Çantasına sarıldı Dilge’nin.
-Yavaş olsana…
Dilge hiç cevap vermedi. Geçen yıl gittiği gezide aldığı eski deri çantasının ucundan sallanan doğu alman askeri nişanı sokak lambasının ışığı ile parladı. Gözündeki yaşla beraber. Az önce canı yanmamıştı sanki, unuttu kızdığını. Dilge bacaklarının güç kaybetmesi ile yere yığıldı.
Kolundan tuttu ama Dilge kurşun gibi ağır bedenini yere çalmaya kararlıydı. Son bir gayretle mavi boyalı evin 2 blok ötesindeki apartmanın girişindeki mermer merdivene oturmasına yardım etti.
Dilge’nin o anki bakışını hiç unutamayacağını düşündü. Tanımadığı adama yaşlı ve mavi gözleri ile baktı.
-Beni buradan götür.
Cevap verdi sonu soru işareti ile biten bir cümleyle.
-Nereye gitmek istersin?
1.Bölüm sonu