boynundan akan
kokusu sinede
bir fular gibi
gördüm geceyi
üstüme örtmeden önce…
boynundan akan
kokusu sinede
bir fular gibi
gördüm geceyi
üstüme örtmeden önce…
Nedir istediğin
kafeslediğin beni
hissettiğin nedir
nefesinden kestiğin…
bu dikliğin nedir
hiç eksilmeyen.
ve sen ne bilirsin ki…
yokluğun düştür…
her ana süzülmüş
belki bir çöküştür üstüme
belki hınçlı bir gülüş
istesemde koparamadığım
alınlara yazılı bir düşüş
uçabilsem göçerdim
kanatlarımla…
çırpmak yerine
sırtımda taşımak zorunda olduğum.
ve alıp veremediğin nedir benden
açlığını doyurmuş
bir lokma hasretten başka.
hem sen
ne bilirsin ki…
bilsen uçardın topragına konmak için
beni gömdügün
Kelimelerin boynuna dolanmış bir fular gibi
içine düşülen azgın dalgalar gibisin
vazgeçilmez ve boğucu
saklandığın duvarların ardında bir kitap gibi
beyazına gömülen sonsuz sayfalar gibisin
bitmez ve sorgucu
makamı belli değil bir şarkı gibi
notasız dökülen sözler gibisin
kulaklara kaynamış küpedir senin sesin
ve ciğer yakan oklar gibidir son sözlerin
bulutlar arasından düşen bir külçe gibi
yokluğunun ağırlığından memnun gibisin
gamsız ve tutucu
sen hiçlik zamanında bir destan gibisin
varken peşinden gidilen
yokken yankılanan tarihi boyunca
varlığımın.