…küçük ıraklı kıza

Bir çift küçük gözdü
Ağzımızdan çıkan birkaç cümle
Acımız anlamsız bir sözdü
Annesi kaybolmuş
babası vurulmuş
Bir çift küçük gözdü
Kalbi tatmadan aşkı
Her yanı kış, yanakları güzdü.
Biz ise ekranları başında korkak
Savaşları çoktan bitirmiş
Yüzlerce nasırlı kalp,
anlamsız birer çift gözdük.

Suha A.
KLIKA_IRAQ_6062.jpg

Kendim ve kendimdekiler üzerine…

pessoa.pngTemiz, tertemiz bir uyku çekmeyeli çok olmuştu. Biraz düşündüm elimde olmadan. Hergün o kadar çok şey duyuyor ve görüyoruz ki, geceleri yastıklarımıza başımız düştüğünde derin bir nefes ve mutlu bir yüzle uyumak çok zorlaştı. Nedense alıştığımız ortamlardan uzaklaşınca daha bir hafifliyoruz.
Bir süre önce çok sevdiğimiz yaşam alanlarımız tek düzeleştikçe çekilmez bir hal almaya başladı. Tabi bu bir yorum… Tek düzeleşenin bizim yaşam şekillerimiz olması kuvvetle muhtemel. Biraz amaçsız hareket ettiğimizde veyahut vazgeçemediklerimiz kendi yaşamlarımızın üstüne çıktığında güçsüzleşiyoruz ve yaşantımız üzerinde kurduğumuz hakimiyet kayboluyor.
O noktadan sonra bizim oluşturduğumuz ne varsa bizden kopuyor ve sanki onları vareden biz değilmişiz gibi kendi yarattığımız canavarla başedemiyoruz, altında eziliyoruz, kimimizi de bu canavar yutuyor.
Kendi yaşamlarımız içine hapsolduğmuz anda cevremizde olup bitenler bir anda karşıtlıkları ile bize hücum ediyor, yanlızlaşıyoruz ve bir süre sonra ne varsa onları düşman ilan ediyoruz. Farklı zevkler, farklı düşünceler, farklı inançlar… Ne derseniz deyin bu bu hale geliyor. Farketmiyoruz. Kendi yarattığımız yel değirmenlerine rüzgarı da biz veriyoruz sonrada onunla şavaştığımız düşünülsün diye elimizde kılıç söylenip duruyoruz.
Bu bir tespit tabiki. Bunun içinden nasıl çıkılabileceğini söylemek te zor değil… Hepimizin öcüleri karşılaşmaya cesaret edemediğimiz gerçeklerimizdir. Bir yandan öyle olduğunu biliriz ama işimize geldiği için yüzleşmekten itina ederiz hatta inkar etmekte sevdiğimiz yollardan biridir.
Bende çok olur TV’nin karşısında aylak aylak zap turları attığım zaman çok geçmez 10-15 dk sonra ciddi bir sıkıntı içine girerim. Bazen o sıkıntının sesine kulak veririm ve ayaklanırım bazen de sen sus karışma bana derim devam ederim miskinliğime… İkinci yolu seçtiğim zamanlar kendimi susturmaya çalıştığım zamanlardır ve bilirim ki susturmak mümkün değildir onun sesini.
Yapılması gereken kendi sesimize kulak vermektir özetle… O sesin kaynağını düşünmek sıkıntıları düşünmekten daha mantıklıdır emin olun. Çünkü bizi ferahlatacak cevaplar bu kendimizle tanışma neticesinde ortaya çıkacaktır. Kendisiyle yüzleşebilen insanın korkmasına gerek yoktur ve çok kısa zamanda korktuklarından daha güçlü olduklarını görecektir.
Bütün bu söylediklerimin ulaşacağı bir netice var tabiki; kendinizi sevmek… Bu biraz derin bir konu onu da başka bir güzel zamana bırakalım.

Kelimeler

Sözlerin yetemediği yerler vardır. Ne yapsanız anlatamazsınız. O kadar çok şey dolanıp dururken beynimizin kıvrımlarında ve vücudumuzun her hücresinde biz bir türlü ifade edemeyiz. Peki neden?
Ben bilmiyorum. Ama sanki bir kaç cevabım varmış gibi geliyor. Bildiğiniz bir adres sorulduğunda tereddütsüz tarif ederiz sorana. Çünkü yerini biliriz, nasıl gidilmesi gerektiğini biliriz ve herşey kesindir. Gerçektir. Tereddüt yoktur. Demek ki kelimelerin yetmediği nokta emin olmadığımız nokta… Mantığım böyle diyor.
Ama zamanlı zamansız ortaya çıkan o derinden gelen ses fısıldıyor yine kulaklarımıza gıdıklar gibi düşüncelerimizi… Koca bir alem sığar mı birkaç bin kelimeye? Ne diye tereddütten olsun ki?  O kadar anlamlı ki o kadar güçlü ki o kadar büyük ki yetmez kelimeler…
Sıradanlaşıyorum.
Bu tür cümleler bile saçma gelmeye başladı. Oturuyor sanki yerine taşlar. Kendimize söyleyemediğimiz yalanlar bir bir ortadan kayboluyor.
Herşey değişiyor da..
Bir tek şey değişmiyor.
Anlatmaya kelimelerin yetmediği bir şey.