oldu bitti

kuş oldu gitti
garip bir düş oldu gitti
yıllarca taşınacak
sır oldu gitti
suratıma indirilmiş
yumruk oldu gitti
soğuk
uzak
ama benim
yaşadığım…
yalnızca…

oldu bitti!

ghosts_by_Moryah.jpg

…kaçış satırları…

Neyi anlatmaya, neleri anlamaya çalışıyoruz ki… Herşey çok basit. Neyi yaşıyorsak onu değiştirmeyi istemediğimiz için. Eveleyip geveliyoruz. Anlatacak, dert yanacak, mızmızlanacak birileri olsun istiyoruz hep yanımızda. Kaçışlarımızın üstüne serecek kalın örtüler bulmak en kolayı. o kadar da çabuk bulunuveriyor ki.
Bi şarkı vardı; bir cümle kalmış aklımda;”…kaçış satırları”… Ağzımızı açtığımız her zaman kağıda dökülmemiş kaçış satırları ağzımızdan dökülüyor.
Sizi sevene herşeyi kabul ettirebilirsiniz. Sizin için delinmez dağları delebilir, kendine ait ne varsa onları terkedebilir. Sizin farketmediğiniz bunları sadece sizin için yapmadığıdır.
İşte orada çok gizli bir an vardır. O an yapamadıklarınızdan sorumlu bulmaya çalışırsınız. Hep birileri vardır size engel olan. Evet bu bir gerçektir. Ama o birilerine hiçbirşey diyemezsiniz. Çünkü onlar sizin yapamadıklarınızdan güçlenirler. Eğik oluşunuzdan, isteğinizin arkasında durmamanızdan…Farketmezsiniz. Ya da şöyle diyelim farkedenler vardır. Ama onların kaçışları çok kolay olur. Nedenleri vardır. Söyledikleri, o ana kadar yaptıkları hikayedir. Acımazlar. Gözlerini bile kırpmazlar. Sadece bir kaç cümle sıkıştırırlar araya. Ve ona en çok inananı budarlar.
Yitip gitmiş hayatlarının farkındalardır. Bundan sonrada hiç kendi hayatları olmayacaktır çünkü çoktan teslim olmuşlardır. Söyleyemezler cesurca. Nedenler ortadan kalktığında bir bakarlar kendi durumlarına derin bir ah çekerler. Çoktan bitmiştir artık.
Mecburen hayatları vardır. Mecbur oldukları bir hayat…
Hem o nasıl bilir kıymetini, bir sabah gün ağarırken alınlarına dokunacak bir dudağı, elinden tutularak gidilecek bir sabah kahvaltısını, kucağında ondan varolana onunla hayran hayran bakacak olanı, ağlarken dökülen her bir damlanın dağladığı bir yüreğin onun için attığını… Hayaldir onun için.
Gerçek olan kaçmaktır.
Kaçanlar. Bakmazlar ardlarına. Onlar tedrisatını aldıkları yaşamın kapısından girmeyi tercih ederler. Hep uzak durduklarından biri olurlar. Bakışı ile, sözüyle, gözüyle… Farketmezler. Yarım bıraktığı hiçkimse değildir. Hiçbirşey değildir.

Kendilerinden başka…

Biraz daha…

Siz hiç ardınıza bile bakmadan çıkıp gittiniz mi? Herhangi bir yerde her hangi birilerini bırakarak.. Peki size yapıldı mı? Bunun için ağladınız mı?
Hangi tarafta olmak daha cazip gelir size? Gülüp geçmek… Evet gülüp geçmek gerektiğinde başınızı önünüze eğip, ya da aklınızın ucunda bir yerlerde yıllardır yer etmiş huysuz cininiz fısıldarken çek git diye, umursamadan geceleri gündüz ettiniz mi?

Eğer bu sorulardan birine bile cesurca cevap veremediyseniz kapatın gözlerinizi ve öyle kalın. Çünkü siz yaşamıyorsunuz, tek düzelik sinmiş üzerinize.. Sıradan olmak ağırlık yapmış size ama siz hala “biraz daha!” diyorsunuz.
Yanılıyorsunuz. Ama acı olan bu değil tabiki çünkü asıl acı veren sindirmiş olmanız bunu.. Hala hayal ediyorsunuz daha güzel günleri..Olmayacak!

Günün birinde gözlerinizi açmaya karar verirseniz emin olun ki sıradan olmamak içindir artık çabanız, bunun farkına varın.. Dikilin önünde klişelerin.Parçası olmaktan kurtulun başkalarının, silkinin ve bütünü olun hayatın.
İşte ondan sonra paylaşın kendinizi, dağıtın kalbinizi ömrünüz elverdiğince.
Kapattığınızda gözlerinizi bir oh çekmek geçiyorsa aklınızda doğru yoldasınız.
Artık açın gözlerinizi ve gerçek anlamda dağıtın. Çılgınca, çocukça…
Belki arsızca. Şimdi hayal edin daha fazlasını.. Artık OLACAK!

25112 günden bir tanesi

takvim.jpgNedir bu 25112 diye çok düşünmeyin. Ortalama bir türk erkeğinin yaşam süresi 68.8 yılmış. Tam tamına 25112 gün yani. Ne kadar da azmış diye düşünmedim değil. Sonrada kendime bakıp 10220 rakamına ulaştım. Tabiki dehşet derecemde bi o kadar arttı.
Bunlar işin lakırdı tarafları, söylemek istediğim tabiki bunlar değil.
Ben çok küçükktüm. Elime geçen her şeye resim yaptığım zamanlarda sevdiğim hiçbirşeyi kaybetmeyeceğimi düşünürdüm. Ailem, öğretmenim, uzay gemim, Walt Disney kitaplarım…. ve daha neler neler…
Değişen çok birşey yok. Kaybetmeyeceğimi düşündüğüm bazı şeyleri kaybetmiş olsam da hala aynı şekilde düşünüyorum. Bir gün kaybolacağını düşünürek neyi sevebilir, neyin tadını alabiliriz ki?
Geçen 10220 günden sonra söyleyebileceğim net birşey var. Sevdiğin bir kağıt parçasıysa bile o senindir. Sen bırakmadan kaybolmaz. Başkaları için sevilmeyeceğini yaşayarak öğrenmiş bir insan olarak söylemek istediğim birşey var.
Başkalarına hatta kendine rağmen seversin.
Ve sevmek güzel birşeydir.
Bu yazdıklarım belki çok büyük anlamlar ifade etmeyebilir sizin için… Ama arada bir hatırlayın belki bir gün lazım olur.

SEN KİMSİN Kİ BEN KİMİM?

Ne kadar abuk subuk bir başlık oldu farkındayım. Bilerek o şekilde yazdım. Sen kimsin ki cümlelerini biliriz…
Sen kimsin ki bana akıl veriyorsun?
Sen kimsin ki bana öğretiyorsun?
Sen kimsin ki bana kafa tutuyorsun?…
vs. vs..
Çok değişik bir zamanda hayatımızı sürdürüyoruz. İnanılmaz şeyler oluyor ama olmuyormuş gibi yaşıyoruz. Toplumsal koma haline geçtik uyku halinden. Bizler adına kararlar alınıyor, bizler adına adımlar atılıyor. Ama bizim umrumuzda değil. Bizim çok değer verdiğimiz hangi kavram varsa önce ufak ufak gıdıkladılar. Ciddiye almadık tabi… Bir süre sonra çok seslilik dedikleri Türkiye’de kakafoni olarak kendini gösteren laylay demokrasisi ile bu bizim için önemli kavramlara alenen saldırmaya başladılar. Bir hık dedik, iki mık dedik ama bizim öyle meşguliyetlerimiz vardı ki, bu meşguliyetler arasında farkedemediğimiz o kadar çok şey vardı ki unuttuk gitti.
Bugün artık bizim kavramlarımıza bizlerden birileri tarafından dalga geçer gibi binbir türlü hakaret ediliyor. Bi allahın kulu da Efendi! dur orada..! diyemiyor.
Nedir bizi bizden uzaklaştıran diyorsanız aslında biraz okuyarak, biraz kafa patlatarak bunu çözmemiz hiç te zor değil.
Arzu eden varsa bi şekilde izahını yaparız.
Benim demek istediğim şu özetle… Kendimizi, değerlerimizi o kadar çok yitirdik ki bize, bizim olana laf uzatana ancak
Sen kimsin ki ben kimim? gibi bir soru cümlesi ile diklenebilecek durumdayız. Böyle diklendik mi oturur bu sorunun cevabını bulmakla uğraşırız ve bize bahşedilmiş bütün muhakeme yeteneğimizi kaybettiğimiz için “kukuman kuşu” misali düşünür dururuz tünediğimiz hayat kavramlarının üstünde.

Kendimize gelmemiz lazım. Acilen!

TAVŞAN

barnes-rabbit-run.jpghiç gördünüz mü koşmak yerine
yürüyenini aşıkların
hiç tanıdınız mı
beklemeyi seveni
peki kalpler arası bir köprü var mı?
yoksa ritminden mi zıplar durur yüreğim
yoksa ben körkütük aşık
dört nala bir tavşan mıyım?

A.Ş.K

Bir mektuptur benden sana ulaşan
her sabah güneşle uyanan
ve her nefeste alınan
her sözde verilen…

…AŞK!

Bir anda
bulutlar ellerimde
sen yanımda
hiç yaşanmamış zamanda
tutam tutam verilen
muhabbettir

…AŞK!

Bir kış günü gözümü açtığım
bazen gözlerinden kaçtığım
bana senden ulaşan
bana benden yakın
bir ömür sürecek

sonuna başlarken
karar verilmiş

üç harften oluşan
sadece sende yaşadığım

bir alfabedir…

…AŞK…

2.jpg

Sudan çıkmış gibi

balik

Sevgili dostum beni duyuyormusun?

Biraz önce yanımdan bir tanesi daha geçti. O kadar inandırıcıydı ki kendimi az daha onun acımasız kollarına kaptıracaktım. Tarif edilemez bir renk cümbüşüne teğet geçtim. Daha öncekilerden farklıydı. Sanki benim için gönderilmiş gibiydi. Neyse ki düşmedim tuzağına…

Daha ne kadar sürecek bu kaçışlar? Sen gittin gideli buraların tadı kaçtı. Her yer çok karanlık. Eskisi gibi hareketli değil buralar. Bir ben varım bir de taş yığınları.. Geçenler de garip maskeler takmış,sırtlarında kocaman bidonlar olan birileri dolaşıyordu buralarda. Harabeyi didik didik ettiler sanki bir şey arıyorlardı. Ne hakları var yüzlerce yıl süren uykusundan uyandırmaya ahşap harabeyi.. Dedim ya tadı kaçtı buraların..

Neyden bahsediyordum? Tamam hatırladım. İzin vermeyeceğim onların beni de buradan koparmasına! O kadar canlı görünüyorlar ki. Onlara kapılanların hepsi senin gibi bir daha geri dönmediler. Ben de cevap gelmeyeceğini bilmeme rağmen sana seslenmekten bıkmıyorum. Çok özledim seni dostum ne vardı kendini kaptıracak o sahte ışıklara..

Giderek kirleniyor buralar. Nefes alamadığımı hissediyorum. Bazen canıma tak ediyor terk-i diyar edeyim diyorum. Bilirsin akıntıya karşı yüzmek çok zor.
Artık eskisi kadar da güçlü değilim. Bu kovuktan kurtulmak eskisi kadar da kolay değil.

Birisi daha geliyor. İstemiyorum. Sonuna kadar da direneceğim. Alınma ama sana da hiç yakıştıramadım. Bu tuzağa düşmene akıl sır erdiremiyorum.. Biliyorsun hep aynı oyunu oynarlar.. Birden çıkarlar karşına; ihtişamlı renkleri, davetkar bakışları, o inanılmaz vücutları seni çağırır. Sen farkına varana kadar neredeyse düşmüşsündür kucağına. O anda işin bitmiştir. Ya da benim gibi şanslısındır. Yırtarsın paçanı birkaç kez.. Seni uzaklara çağırırlar, ışığa doğru.. Ben direnmeyi seçiyorum. Ama bu o kadar güzel ki…

Baksana nasılda gülümsüyor. Diğerlerine hiç benzemiyor. Bende kaptırsam kendimi senin yanına getirir mi beni? Merak etmiyor da değilim. Sen hep anlatırdın büyülü bir dünyadır orası her taraf aydınlıktır, yoklar varolur diye.. Zaten bu karanlık ta bunalttı beni.. İşte yine geliyor. Beni çağırıyor. O çok güzel dostum!

Acı çekme ihtimalimde var biliyorum. Ama bu güzellik için değmez mi? Hep aç gözlülüğümüzden zannederler ya onlara düşkünlüğümüzü bilmezler onların ne kadar zor bulunduğunu, ne yaparsan yap gözlerini alamazsın ondan bilmezler.
Her hareketi ayrı güzeldir. Onlar varken bulanıklaşır her taraf.
Bu çok farklı…

Yanına gidiyorum.

-Merhaba!
Ses yok.
-Merhaba ben…
Hala çok güzel ah birde konuşsa.
-Çok güzelsiniz!
Bak hareket etti. Beni çağırıyor yukarıya doğru.
-Beni mi çağırıyorsun?
Etrafıma bakıyorum kimse de yok! Ne kadar da farklı görünüyor. Evet evet bana gülümsedi. Bu sefer gideceğim.
Bana yaklaşıyor. Gözleri beni büyülüyor. Kalbim hızla çarpmaya başladı yerinden fırlayacak kadar.
O dudaklar beni davet ediyor. Uzanıyorum. Öpmek için bir hamle yapıyorum kendisini geri çekti. İstemiyor galiba…
Yooo…
Tekrar geliyor. Bu sefer olacak gibi. İnanamıyorum.
Onu öpüyorum..
Bu da nee!
Canım yanıyor.
-Bırak beni.. Neden kızdın şimdi?
Acaba yanlış mı anladım.
-Bırak canım yanıyor. Gelmekten vazgeçtim.
Ne kadar da soğuk! Hiç canlıya benzemiyor. Yukarı doğru çekiliyoruz ikimizde.. Bizi çeken her neyse çok güçlü. Artık dayanamayacağım bu acıya..O neden hiç tepki vermiyor? İşte ışık. Buralar ısınmaya başladı. Çok bulanık. Etrafımda bir şeyler dolaşıyor. Çıkıyoruz….
Nefes alamıyorum! Kurtulmalıyım buradan yoksa… Bir şey izin vermiyor çırpınmama bizi ayıracak sanırım. Evet kurtulacağım galiba.. Nefes alamıyorum. Dayanamayacağım neden bırakmıyor beni? Gözlerim, gözlerim.. Göremiyorum. Uykum geldi.
Neden yaptı acaba bana bunu.. Oysa ben ona….
Ben sadece kendi sularım da yüzüyordum. Beni neden denizimden ayırdı..
Neden benim gibi yalnız bir balığın hayatını sonlandırıyor.. Ben sadece sevmiştim ya onu.
Sende buradasın.. Çok şükür dostum seni görmek o kadar güzel ki..
Sensin dostum!
Anlatırdın ya aşk bu ya hiçbir şey değişmez ya da sudan çıkmış balık olursun sadece…

2004-Bursa