kaçak gülümsemeler
seni dinler
sen açarsın gözünü o seni süzer
bir bakış mesafesinde
iki kelime hecesinde
bir kalp sızısında
bastırırsın o harlandıkça
gömersin boş bulduğun toprağa
gömdükçe diner
sen gömdükçe derine
o sessizce sana döner
( )
Bakma göremezsin. Araya kendini sen koyacaksın. Yaşamın köşe taşları arasında ezilmene gerek yok. Taş ol ez. En azından bir sonuç geçer eline.
Anlamamış gibi bakma tam karşındaki satırlara. Onlar biçimsiz şekiller, onlara anlam veren biziz. Onları bir araya getiren, eğen büken, yazan çizen, gören, vareden biziz. Herşey de öyle değil mi?
Yok’u var eden, olmayanı oldurtan sen değil misin? Arama başka yerde soruları ve cevaplarını. Hayat senin hayatın. Kaybetmeden sahip çıkmayı öğrenmelisin. Birileri senin kim olduğunu umursamıyor olabilir, sen o birilerini çok umursuyor olabilirsin ama kaybetmeden kazanmayı öğrenemezsin. Kaybettin kaybedebileceğin kadar. Hayıflanmaya gerek yok. Kaybettiklerinde bir kazanç çünkü.
Kayıplarla gözlerini yumanlardan olma. Kafasını kuma gömen devekuşu olma çünkü devekuşunun kıçı açıktadır. Sonuç bellidir. Devekuşu farkında olsa saatte 70 km hızla koşabildiğinin gömer mi kafasını o kuma. Üstelik 100 kiloluk cüssesinin bile farkında değil. Hep anlatırlar devekuşunu etinden, sütünden, yumurtasından, tırnağından b.kuna kadar herşeyinden faydalanılıyor diye. Doğal sonuç kafanı gömersen kuma, sahip çıkan çok olur her bir b.kuna.
Allahtan kuş beyinli farkında değil. Ama sen öyle değilsin değil mi? Yoksa öylemisin?
Diyeceğim o ki sen yaşadıklarını sadece sana özel sanma. Herkes aynı şeyleri yaşıyor. Özel olduğunu zannediyorsun evet öylesin. Ama tadını çıkaramadıktan sonra, köküne kadar yaşayamadıktan sonra neye yarıyor?
Hayatını iki parantezin içine sıkıştırma, kendi hayatının öznesi ol.
Satır başı.
aslım nedir?
göğüs kafesimde atıp duran kalp yerine ağırlığı olmasa tutsaklığın, atan ben olurdum senin kalbin yerine sana can vermek için…
pervin söyünmez
UÇ-SUZ
uç eğer konmak istiyorsan
gönlü derya, gönlü deniz sevdasına
uçsuz bucaksız hasretinin
özdeyiş
okan murat öztürk – sevsem öldürürler sevmesem öldüm
için dışın vardır sözün
aklını alır yollar gidersin başın
sen nasıl seversin dilber toprağın aşın
yapma etme derler
sev gitme derler
uç düşme derler
dinle güzel gelin.
kokun yağar üstüme
gözün sanki bir hançer
bakışın dağlar
yürekleri
sazın söyler
güzel sen bir düş hele bağrına korların
güzel sen gel hele baş ucuna hazanların
güzel sen sevsen nedir ya sevmesen
al hele yazmanı güzel
peşi sıra koş hayallerin.
güzel gel hele
gönül dağın ardına
güzel gel hele
beşiğinde uyuyan cennete…
kısa bir ara
arada bir yerde
sıratta
anlamsız bir suratta
ortada…
bazen dipsiz bir kuyuda.
beklerken uyanmayı
vermek gerek kısa bir ara
Uyan artık
Kafanı gömdüğün yer kum değil, arkası tepkisizliğin. Sen gününü kurtarmak ile uğraşırken gamsız, akbabalar didikliyor varlığını memleketin.
3 kuruşluk payeler, sülüklere verilen koltuklar için paralarken şerefini kimi deyyuslar, sen akşamdan kalma sabahlarda homurdan dur.
Belki bir gün anlarsın sana verilen kıymeti şanslıysan eğer ve belki bir gün aklına gelir şahsiyetin. Toprağa serilen çiçekler, yapraklar değil evlatları anaların, sen uyurken nöbet tutan fidanlardır, devekuşu.!
Buseler, Memetler, Aliler düşerken toprağa tepkisiz kalanların düşeceği yer; kerhanesidir soysuzluğun, sopsuzluğun.
Ayfonundan bir meyilde askerine at şükranla, indir bir vatan türküsü de belki kanın kaynar, hissedersin damarından akanın aslını.
feysbukundan bir ses ver de belki biri görür de hisseder yalnız olmadığını.
Bir gün bir şehit mezarına uğra da kiçinetten çıkıp, bir ananın gözyaşı akar vicdanına da belki hissedersin haysiyetini.
Vatan evladı!
Uyan!
Onun bunun çocuğu olma Kemal’in emanet ettiği Türk genci ol!
GÖKTEN ÜÇ SORU DÜŞTÜ.
Dediğin kadar vardı. Sen tatsız tuzsuz bakınırken etrafına şaşkın bakışlar atıyordu yanıbaşındaki insanlar.
Kim kimden ne kadar farklı? diye bir soru düşüyor gökten..
GÖKTEN ÜÇ SORU DÜŞTÜ.
Konuşup duruyorsun. Konuştuğunu sen duyabiliyor musun?
Kim konusuyor? Sen mi? Bedenin mi?
Laf laf laf…
Her yanımız laf her yanımız hikaye, hayal.
Ne kadar çok şey biliyoruz. Doğduğumuz günü hatırlasaydık o halimize dönmek isterdik eminim. Yumru yumru yanaklara değil saflığına, gücüne aşık olurduk halimizin. Yazık ki hatırlayamadığımız hayat bizim hayatımızın bir parçasıydı.
Eyyy blog. Doğduğun günü hatırlıyor musun?
Karakış
Kaçılası bir soğuk
vuran dalgalar gibi damlasıyla yağmur
sokaklarına izini bırakmış korkak bir karakış
bu aslında kendinden bir kaçış
ara verdiğin sokaklar değil
yaşamdır dozunda
ve bir rüzgar salıncağında
tozunda
hoyrat bir serzeniş.
nedense sen gelirsin aklıma
eski halin bir bakış
sessiz bir iç çekiş
toprağa düşmüş renkli bir kelebek gibi
canlı bir ölüsün
sen yaşama karşı durmuş
kokusu alınmış serseri bir kış gülüsün.